audio
audio | sentence
string |
---|---|
Kat?
|
|
Ot kökü üstünde biter.
|
|
Bir yolunu bulursun.
|
|
Seni görmeliydim.
|
|
Senin nasıl gidiyor?
|
|
Onu bir kenara çekerek meseleyi anlattı: "Hadi kurbanın olayım, şu işi bir düzenine koy…"
|
|
Sonra doktora döndü: "Bana biraz ikram edemez misin, bak sana talebenden mektup da getirdim."
|
|
Burada olmalılar.
|
|
Onu istiyor musun?
|
|
Koruyun beni!
|
|
Şimdi ne diyorsun?
|
|
Konu sen değilsin.
|
|
Buraya otur.
|
|
Sen nerede olacaksın?
|
|
Beni çıkarın!
|
|
Bu akşama ne dersin?
|
|
Çok gezen çok bilir.
|
|
Hayır, sakın!
|
|
Pek tehlikeli olduğu söylenen bu hastalığın yakın zamanlara kadar tedavisi mümkün değilmiş.
|
|
Şimdi gözlerini kapat.
|
|
"Nasıl oldu, Osman?" diye sordum.
|
|
Ben oraya gidiyorum.
|
|
Hastanın zayıf vücudunda kımıldamalar başlamıştı.
|
|
Burası oturduğum yerden yarım saat kadar uzakta, külrengi bir kerpiç yığını idi.
|
|
O benim kızım.
|
|
Benim bu hastaneye kadın hastalığı olanları almam yasak edildi. İyi anladın mı?
|
|
Sana etrafı gezdireyim.
|
|
Ağır ağır yürüyor, dalgın gözlerle elindeki bir şeye bakıyordu.
|
|
"Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin?" diyorlar.
|
|
Günah işledim.
|
|
Kemal'le bir geçmişimiz olmadığına kimseyi inandıramadım.
|
|
Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim.
|
|
Sebebini biliyor musun?
|
|
Ama sebebi var.
|
|
Kalbinizin de herhalde onun gibi vurduğunu düşündüm.
|
|
Elimden geleni yaparım çocuğum! dedim.
|
|
Fakat akşamları köyde, istasyondan dönen arabaların, kağnıların ve zavallı hayvanların halini görünce içim acıyor.
|
|
Döndün mü?
|
|
Yukarı çıkın!
|
|
Korkmaya gerek yok.
|
|
Dervişin fikri ne ise zikri de odur.
|
|
Araban için üzgünüm.
|
|
Gece yağar gündüz açar, yıl düzgünlüğü; erkek söyler kadın susar, ev düzgünlüğü.
|
|
Döndün demek.
|
|
Bana gösterir misin?
|
|
Rahat ararsan mezarda.
|
|
El yarası onulur, dil yarası onulmaz.
|
|
Beni istiyor.
|
|
Halbuki ertesi gün de gelmedi.
|
|
Esma korktu.
|
|
Kerim Ağa, bir aralık: "Acaba vadem geldi mi ki?" diye düşündü.
|
|
İkisinden de biraz.
|
|
Değil işte.
|
|
Sakın gitme!
|
|
Açılan yerlere ekin ektik, ekmeğimiz çıktı.
|
|
Oraya hiç gitmedim.
|
|
Gönderiyorum.
|
|
Arkamda kal.
|
|
Yemek getirdim.
|
|
İstediğin kadar güzel resim yap…
|
|
Tam tahmin ettiğim gibi.
|
|
Ben bir kulak sancısı yüzünden yatıyordum.
|
|
Hadi dışarı çıkalım.
|
|
Herhalde yani.
|
|
Ayağındaki nalınların kayışından, biraz kirli, fakat muntazam parmaklar çıkıyordu.
|
|
Evet, sen kimsin?
|
|
Beni görünce yerlerinden kalkmadan baktılar.
|
|
Seni lanet…
|
|
Tamam, otur.
|
|
Sesini tanıdım.
|
|
Yine mi siz?
|
|
İyimiş.
|
|
Ben ekini biçiyordum…
|
|
Komik olan nedir?
|
|
Kısa boylu, zayıf, ürkek bakışlı bir adamdı.
|
|
Ortalıkta göründüğü yok! dedi.
|
|
Artık bilemiyorum, üç gün mü oldu, dört gün mü, hep sarılıp yattık.
|
|
Barut…
|
|
Odasında mı?
|
|
Sana bir soru sorayım.
|
|
Seni bir daha görmeyeceğim.
|
|
Senin hakkında çok şey duydum.
|
|
Buraya bayılacaksın.
|
|
Evet, haklı.
|
|
Su yerine mi içersiniz ne?
|
|
Bu sırada iki arabalı bir tramvay, tam önüne gelip durdu.
|
|
Etkileyici, değil mi?
|
|
Yusuf'u görünce: "Aman üstümde kalmasın, Yusuf Ağa, sana selam getirdim!" dedi.
|
|
Harikuladeydi.
|
|
Ayazda ve karanlıkta kalkıp geri döneceğini düşünerek titredi ve hemen gitmek istedi.
|
|
Haklıymışsınız.
|
|
Şu hapishanede yatan yedi yüz kişinin en az beş yüzünün boynunda can vebali var.
|
|
Bu çeşmenin suyu yoktur, boşuna oğlanı indirme… Sonra bana döndü: "Haydi, Sivas göründü."
|
|
Aynen bu şekilde.
|
|
Aramızda.
|
|
Damın kapısını örtmeden eve koştu, fakat kadınlar bırakmadılar.
|
|
Muavin, o garip bir alay gizleyen sesiyle: "Devrilmezdik…" dedi.
|
|
Teşekkürler Albay.
|
|
Yaklaşıyorlar.
|
|
Kimse bana inanmadı.
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.